Robert Redford’u bu yönüyle kimse yazmadı

Hollywood’un altın çağının son temsilcilerinden Robert Redford, 89 yaşında yaşamını yitirdi. “Butch Cassidy ve Sundance Kid” ve “Başkanın Bütün Adamları”, “War Hunt”, “The Sting”, “The Way We Were” filmlerindeki oyunculuğuyla ön plana çıksa da “Ordinary People” filmiyle En İyi Yönetmen Oscar’ını kazandı. Ancak Redford’un pek bilinmeyen yönleri de var. Tunca Arslan’ın Aydınlık gazetesindeki “Hollywood’a fısıldayan adam: Robert Redford” başlıklı yazısı şu şekilde:

“Üç gün önce 89 yaşında hayata veda eden Robert Redford, gençliğinde basketbol oynayan, ressam olmak için Paris’e giden, ardından aktörlükte karar kılan ve bazı tiyatro oyunları ile televizyon dizilerinde küçük roller üstlenen bir sanatçıydı. Yakışıklı mı yakışıklı, sarışın, gözde bir tipti ama uzun süre hep ikincil rollerle yetinmek zorunda kaldı. “Bütün hayatım boyunca bir tür suçluluk duygusu taşıdım, çünkü görünüşümle gerçek iç dünyam arasında hep büyük fark vardı” diyeceği bu dönemin ardından 1960’lı yıllarla birlikte başarı adım adım geldi.

USTA AKTÖR VE YÖNETMEN
Bir oyuncu olarak, Paul Newman’la karşılaştırılıyordu ve birlikte Vahşi Batı’nın iki kanun kaçağını canlandırdıkları “Sonsuz Ölüm” (Butch Cassidy and the Sundance Kid, 1969) filminden sonra Redford bir yıldıza dönüştü. Oyunculuk kariyerindeki “Belalı Elmas” (The Hot Rock, 1972), “Jeremiah Johnson” (1972), “Bulunduğumuz Yol” (The Way We Were, 1973), “Belalılar” (The Sting, 1973), “Muhteşem Gatsby” (The Great Gatsby, 1974), “Akbabanın Üç Günü” (Three Days of the Condor, 1975), “Başkanın Tüm Adamları” (All the President’s Men, 1976), “Brubaker” (1980), “Benim Afrikam” (Out of Africa, 1985), “Havana” (1990), “Ahlaksız Teklif” (Indecent Proposal, 1992), “Atlara Fısıldayan Adam” (The Horse Whisperer, 1998) gibi filmlerle sinema tarihinde kalın bir hat çizdi, gönüllerde taht kurdu. Toplam dokuz filmlik yönetmenlik yaşamında ise “Sıradan İnsanlar” (Ordinary People, 1980), “Milagro Fasulye Tarlası Savaşı” (The Milagro Beanfield War, 1988), “Sahtekar” (Quiz Show, 1994), ABD’nin Irak ve Afganistan savaşlarını eleştiren “Aslanlar ve Kuzular” (Lions for Lambs, 2007), “Suikastçının Gölgesinde” (The Cosnpirator, 2010) ile bol övgü ve ödüller aldı.

BAĞIMSIZ SİNEMANIN DESTEKÇİSİ
Robert Redford, içinde yer aldığı Hollywood sistemine karşı oldukça eleştirel bir tutum sergileyen bir aktör ve yönetmendi. Stüdyo sisteminin ticarileşmiş yapısından rahatsız olduğunu sık sık dile getirmiş, Hollywood’un büyük stüdyolarının çoğu zaman kârı sanatsal yaratıcılığın önüne geçirdiğini ve bunun bağımsız sinemanın önünü tıkadığını söylemişti. Stüdyo sisteminde çalışırken kendisini çoğu kez “sistemin bir ürünü, bir meta” gibi hissettiğini belirtmiştir. “Hollywood, sanatı değil, ürünü sever. Bu yüzden ben de kendi kendi alanımı yaratmak zorunda kaldım” diyen sanatçı, 1981’de adını “Sonsuz Ölüm”de canlandırdığı Sundance Kid karakterinden alan Sundance Film Enstitüsü’nü ve ardından Sundance Bağımsız Filmler Festivali’ni kurmuştu. Stüdyo sisteminin dışındaki bağımsız sinemacılara destek sağlamayı amaçlayan enstitü ve festival, Hollywood işleyişi dışında da iyi filmler yapılabileceğini o gün bugündür kanıtlıyor. Bu girişim belki Hollywood’a açık bir meydan okuma ve isyan niteliğinde değildi ama Redford, hep o sakin tavrıyla büyük stüdyoların kulağına önemli şeyler fısıldamış, özellikle genç sinemacılara Hollywood’un sınırlayıcı sisteminin ötesinde, yaratıcılık ve özgünlüğün daha çok yeşereceği bağımsız sinema yolunu işaret etmişti. Temel yaklaşımı, “Benim Hollywood’a karşı çıktığımı söylüyorlar ama ben Hollywood içinde bağımsız olmaya, kendi kişiliğimi korumaya çalıştım” şeklindeydi ve film yapmanın, buzdolabı ya da elektrikli süpürge satmaktan çok daha farklı bir şey olduğunu savunuyordu.

Çevre sorunlarına duyarlı, fosil yakıt kullanımına karşı, Irak ve Afganistan savaşlarına tepkili, Trump hakkında “dokunduğu her şeyi küçülten ve aşağılayan, ahlaki pusulası olmayan bir başkanımız var” diyen ve bugün ABD yönetim biçiminin “kılık değiştirmiş bir monarşi” olduğunu söyleyen Robert Redford, gerçek bir yedinci sanat ustası ve vicdanlı bir Amerikalıydı. Filmleriyle hep yaşayacak.”

Author: can tok

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir