Welcome to Our Website

Tavan arasından eve inen vahşet! Sıska bacağından tutup çekince düştü

Derleyen: Fazilet Şenol / Milliyet.com.tr – Hayatı boyunca istikrarlı bir şekilde çalışmış, her zaman kendi halinde yaşamıştı. 1890’dan 1930 yılına kadar tam 40 yıl boyunca Denver & Rio Grande Batı Demiryolları’nda çalıştıktan sonra emekli olmuştu. Evli olan oğlu, kendisinden 400 kilometre uzaktaki Grand Junction’da yaşıyordu. O ise eşi Helen’la birlikte emekliliğinin 11’inci yılındaydı. Takvimler 17 Ekim 1941’i gösteriyordu. ABD’nin Kolorado eyaletinin başkenti Denver’da yaşayan 73 yaşındaki Philip Peters’in cansız bedeni, sahibi olduğu evin yatak odasında bulundu. Onun cansız bedenini görenler dehşet içindeydi. Cesedinin yanında ikiye bölünmüş bastonu, bir tabancaya ait dipçik ve soba maşası vardı. Her üç eşya da son nefesini vermesi için acımasızca kullanılmıştı. Oysa o, çevresinde her zaman saygı uyandıran, kendisinden yaşça küçük herkese nazik ve anlayışlı davranan bir adamdı. Acılar içinde hayatını kaybetmesi herkesin kanını dondurmuştu. Gerçeklerin ortaya çıkmasıyla birlikte durum daha da karmaşık hale geldi.

Hayatının son haftalarında yalnız başınaydı Peters. Eşi Helen kalçasını kırdığı için hastanede tedavi görüyordu. Yaşlı adamın yemek ihtiyacını ise komşuları karşılıyor, hatta ev işlerinde bile ona yardımcı oluyordu. Ancak 17 Ekim’de komşuları ondan hiçbir haber alamadı. Vaktinin çoğunu evinde geçiren yaşlı adamın başına bir şey gelmiş olabileceğinden şüphelenen komşular eve adım attıklarında onun vahşice öldürülmüş cesediyle karşılaştı. Kan donduran cinayetin şokunu atlatmaya çalışan komşular durumu polise bildirdi. Olay yerine gelen ekipler, evdeki değerli eşyaların çalınmadığını fark etti. Cinayet, para yüzünden gerçekleşmemişti. Üstelik herkesin dikkatini çeken bir detay daha vardı. Evin bütün kapıları içerden kilitlenmişti.

HERKES TEKER TEKER İŞİ BIRAKTI

Helen, Şubat 1942’de hastaneden taburcu olana kadar cinayetin işlendiği ev boş kaldı. Nisan ayında tekrar döndüğünde yatalak durumdaydı ve bir hizmetçiye ihtiyacı vardı. Birkaç kişi sadece aylar önce bir cinayetin işlendiği evde çalışmayı kabul etti ancak çok geçmeden istifa etti.

İstifa edenler arasındaki bir hizmetçi “Perili evde kalamam” diyerek dehşet içinde evi terk etti. Bir başkası ise evdeki kapılardan birinin etrafında soluk renkli bir el gördüğünü söyleyerek yaşlı kadına işi bıraktığını söyledi. Kocasının ölümünden sonra hayata tutunmaya çalışan ancak yatalak olduğu için bir görevliye ihtiyaç duyan yaşlı kadın ise çareyi oğlu ile gelininin yanına taşınarak buldu.

PERDENİN HAREKET ETMESİYLE FARK EDİLDİ

Yaşanan bu süreçte ev yine boş kaldı. Ancak yaşanan gariplikler aslında daha yeni başlıyordu. Cinayetle ilgili başlatılan soruşturma sonuçsuz kalsa da evde garip şeyler yaşanmaya devam ediyordu. Polis ise olay yerini izlemeye devam etmekte ve cinayeti aydınlatmakta kararlıydı. Sıcak bir temmuz gecesi evi gözetleyen iki polis memuru, perdelerde bir hareketlilik yaşandığını fark etti. Boş olduğu zannedilen evde birileri vardı. Polis memurları hızlı adımlarla evin çevresinde tur attı ve içeri girmeye karar verdi. Ön kapıyı kıran görevliler, sesleri takip ederek çatıya yöneldi. Tavan arasındaki boşluğa dikkatli baktıklarında ara ara kaybolan, hareket halindeki sıska bir bacağı fark ettiler. Bu sıska bacağı tutup sertçe aşağıya çekmek ise çok da zor olmadı.

Aylarca perili zannedilen evde polisin karşılaştığı bir hayalet değil, bir canlıydı. Bu canlı, paçavralar giymiş zayıf ve pis kokulu bir erkekten başkası değildi. Sürüklendiği yerden aşağıya doğru çekildiği esnada baygınlık geçirecek kadar tuhaf bir adamdı üstelik. Onu muayene eden ambulans doktoru, “Şimdiye kadar gördüğüm en kötü yetersiz beslenme vakası” dedi. Yaklaşık 1.80 boyunda olan adam yaklaşık 75 kilo ağırlığındaydı.

Yaşanan garip olay, kısa zamanda basının da dikkatini çekti. Aylarca boş kalan evde yaşayan sıska adam ‘Denver’lı Örümcek Adam’, çatıda kendine ait bir yaşam alanı kurmuştu. Pis battaniyeler, ütü masası, neredeyse 20 yıllık gazete kağıtlarından oluşturulan bir yatak, boş şişeler, konserve kutular, ampul ve radyo gibi çok sayıda tuhaf eşya yan yana duruyordu. Koku ise oldukça baskın ve yoğundu. Yapılan araştırmalar sonucunda ise bu adamın kim olduğu ortaya çıktı. Adı Theodore Edward Coneys’ti ve 59 yaşındaydı.

MANDOLİN KURSUNDA YOLLARI KESİŞTİ

ABD’nin Illinois eyaletinde doğan Coneys, dışarıda oyun oynayamayacak kadar hasta bir çocuktu. Sağlıklı bir çocuk olmadığı için vaktinin çoğunu evde mandolin çalışarak geçiriyordu. Doktorlar ailesine onun 18’inci yaşını göremeyeceğini söylemişti. Yıllar sonra yolları tekrar kesişecek olan Peters ile mandolin kulübünde tanışmıştı. Peters, eşiyle birlikte gençleri akşam yemeğine davet ediyor, Coneys de o gençlerden biri olarak Peters’ın evinde vakit geçiriyordu. O dönemler 17 yaşındaki Coneys büyüdüğünde birkaç işe girdi ancak hiçbirinde tutunamadı. 1917 yılına gelindiğinde ülkeyi dolaşmaya karar verdi. Denver’a döndüğünde takvimler 1941’i gösteriyordu. Ayakları, onu bir zamanlar kendisine nazik davranan çiftin evine yönlendirmişti.

Coneys, çiftin evine geldiğinde Peters, tedavi gören hastanedeki eşinin yanındaydı ama kapıyı açık bırakmıştı. Coneys ise açık kalan kapıdan içeri girdi ve kendisine biraz yiyecek alıp bir plan yapmaya koyuldu. O anları dedektiflere, “Bu çatı katının benim için bir sığınak olacağını düşündüm. Geceleri gizlice aşağıya inip buzdolabından yiyecek alıyordum. Orada olduğumu kimse anlamadı” diye anlattı ve Peters’ın horladığını duyar duymaz gizlice aşağıya indiğini söyledi.

‘CEHENNEM GİBİYDİ, KORKUNÇ BİR KÂBUSTU’

Ancak ikili yıllar sonra tekrar bir araya geldi. Yaşlı adam bir gece uykusundan uyandı ve buzdolabının yağmalandığını gördü. Üstelik bunu yapanın Coneys olduğunu anlamadı. Coneys, cinayet anını şu sözlerle anlattı: “Peters beni o esnada tanımadı. Sanırım aradan geçen 30 yıl içinde çok değiştim.”

Peters’ın kendisini tanımadığını fark eden Coneys, duvarda asılı bir eski tabancayı aldı ve yaşlı adamın kafasına ateş etti. Silahı eline aldığı esnada yaşlı adamın kendisini polise şikâyet edeceğini söylediğini anlatan Coneys, “Bana polisi arayacağını söyledi, ben de bunun üzerine onu vurdum” dedi. Coneys, tabanca haricinde soba maşası ve bastonla da acımasızca Peters’a saldırmaya devam etti. Peters artık hareket etmemeye başlamıştı. Yaşlı adamın son nefesini verdiğini fark eden Coneys, ancak o zaman ona vurmayı kesti. Daha sonra buzdolabından biraz daha yiyecek alıp tavan arasına çekildi. Yaşlı kadının da evi terk etmesiyle birlikte kış boyunca orada kaldı. Ev ısıtılmadığı için buz gibiydi. Donarak hayatını kaybetmesi an meselesiydi. Su bulmak için gizlice çatıya çıkıp karın erimesini bekliyordu. Bodrumda bulduğu mısır unu ya da konserve yiyeceklerle hayatta kalmayı başardı.

Tavan arasında geçirdiği ayları “Cehennem gibiydi. Korkunç bir kâbustu” diye anlatan Coneys, işlediği cinayetten ötürü yargılandı ve ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Parmaklıklar ardında rahat bir hayatı olduğunu söyleyen Coneys, dünyada kendi yolunu bulmaya çalışmanın ise daha zor olduğunu söyledi. Cezaevindeki hayatı boyunca çevresindekilere hiçbir sorun çıkarmayan Coneys, 1967’de 85 yaşında öldü.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir